31 Aralık 2008 Çarşamba

Sil baştan... +++...Yeni Yıl...+++


Yeni yıl... Yeni yıl...

Çok küçükken, on sekiz yaşıma basacağım günü sabırsızlıkla beklerdim ve belkide her kız gibi "hele bir on sekiz yaşıma geleyim kaçıcam bu evden, ayrı eve çıkacağım" dediğimi hatırlıyorum. On sekiz yaşına geldim, geçtim, solladım bile... Hayatın acımasızlığını gördüm. Tutunacak bir dalın olmadığında nasılda seni zorladığını, üzerine üzerine geldiğini gördüm. Ailemin kıymetini tekrar ve tekrar anladım...

Her yeni yıl, her yeni yaş demek. 2008'de 21'dim, 2009'da 22 olacağım.... Her yeni yılınızı dolu dolu geçirin. Yaşamınızı sevgiyle doldurun. Sevgisiz hiçbir şeyin kıymeti yok, ne paranın, ne malın, ne süsün...

Klasik bir şekilde hepinizin yeni yılı kutlu olsun. Ben yeni yılı sıcacık evimde oturup çerezlerimin başında geçireceğim. Dışarı çıkıpta eğlenmek neymiiiiş:( Hem hava buz gibi, mazallah hasta olurum yine, sonra al başına belayı. Halimden tamamen memnunum... dersem yalan olacak! Amma velakin şikayet etmeyeceğim. Ben böyle çok çok iyiyim:(... ( Şikayet etmeyeceğim diyene bak!) Bütün sene boyunca ne yapacağım belli oldu. Evde oturup çerez yiyeceğim.:)

Yeni yılda bütün dileklerinizin gerçekleşmesi, beyaz atlı prensini bulmayanların bulmalarını, hayallerindeki kadını hala bulamayanların da bulmalarını, sevdiklerinizin sağlığını ve herşeyin çok çok iyi olmasını diliyorum...


2008'i resetliyoruz. Hoşgedin 2009! Senden daha fazla sevgi, daha daha fazla mutluluk, kardeşim ve ailem için sağlık ve Japon stili 3G uyumlu yeni bir telefon istiyorum.:D :D (iphone olmasın lütfen o hiç hoşuma gitmiyor.) Hani şu kare kapaklı olanlardan! Çok fazla birşey istemiyorum canım... ^_^


Image and video hosting by TinyPic

Image and video hosting by TinyPic





14 Aralık 2008 Pazar

Tanışma faslı ve köyüm

Hastalıktan başımı biraz kaldırmışken, aklıma da yazacak hiç bir şey gelmiyorken ve hala tanışma faslına geçmediğimi anlamışken... size kendimden bahsedeyim.

Aslen azeri uyrukluyum. Doğma düğüme İstanbul'lu iki kültür arasında sıkışmış bir kızım.
Elinde binbir hüner olaan annem ressam, iyi bir terzi, ev kadını, anne ve görüp görebileceğiniz en sabırlı insanlardan biridir:) Ben ise henüz bir baltanın sapı olamadım. Sadece sessiz çırpınışlarım var. Bazen böyle bir anneden benim gibi kız...!! Düşünüyorum da çekiyorum annemi köşeye "Annee itiraf eet beni yetimhanedan aldınız dimiiii???":D Yanlış anlaşılmasın beynimde bir sorun yok, sorun tembelliğimde!! Sonra iki abim birde Yusufum var.

Ailemin hepsi azerice konuşur (abiler hariç) ben ise konuşamam. Onlar da düzgün Türkçe konuşamazlar:D Ben azerice konuşunca da alay ediyorlar:( Hahahahaha kısasa kısas bende onların Türkçesiyle:D Yavv hastalıktan mı ne kendim hakkında aklıma birşey gelmiyor:D

Biraz daha gerilere (çoook gerileree) gidecek olursak dedelerim, soyum 1925'te son bulmuş kaçar hanedanlığına kadar uzanıyor. İran'da Kaçar hanedanlığının yıkılmasıyla şah'ın kardeşi olan dedem (Yani büyük büyük dedem) mecburen Türkiye tarafına göç etmişler (kaçmışlar mı desem). İran'a sınır olan Iğdır'a gelip bir köyüne ailece yerleşmişler. Ve onların gelmesiyle köyün ismini "kaçar" diye değişmiş. Zamanla değişip (Azericenin hüsranına uğrayıp) "kacer" olmuş. Daha sonra kaçar köyü çok sıcak olduğu için başka bir köye "Ekerek" bugünkü ismiyle "Üçkaya" (üçkaya ismini köyün girişinde bulunan üç büyük kayadan alıyor. Ekerek'i ise şu anda hatırlamıyorum.) köyüne yerleşmişler. Öyle işte. Son kuşakta bizleriz. Ben üçkaya'yı güzelliği yönünden çok seviyorum. Doğası harika, bir gölü ve çayı var. Her taraf yemyesildir. Köy halkı yabancıya arsa satmıyor. Antalyadan ve bir çok yerden almak isteyen olmui özellikle gölün yanındaki arsaları ama ıhhh satmazlar. 2007 yılındaki gezimden fotolar koyuyorum. Bakın bakalım.

Burası küçük gölümüz. Resimlerin boyutunu ayarlayacak vaktim yok. Yarım yarım çıktı ama neyse.

Image and video hosting by TinyPic

Image and video hosting by TinyPic

Image and video hosting by TinyPic

Lavantalar harikaaydı.

Image and video hosting by TinyPic

Iğdır'da üç azınlık yaşıyor. Azeriler, Ahıska Türkleri ve kürtler. Ama çoğunluk azeri.

Karşıdaki ev teyzemin evi. Köy yazlıkçıların mekanıdır. Her yaz istanbul'dan yurtdışından gelenlerle dolar taşar.
Image and video hosting by TinyPic

Buda benim elim orada ne arıyosa :D
Image and video hosting by TinyPic

Köy dağların arasında aşağıda fotoda görebilirsiniz. Fotodakiler yeşilli olan ben ve canım kuzenim.
Image and video hosting by TinyPic

Taa uzaklarda başka bi teyzemin yazlığı. Çatısı gözüküyor sadece.
Image and video hosting by TinyPic

Bunrası alabalık tesisi. Et ve balıkla arası olmayan ben lezzetli alabalıktan tam 2 tane yemiş bulundum:D Bütün kuzenler top oynadıktan sonra mutlu bitkinliğimizin resmi. Ve çocukluğumu yeniden yaşadığım an:) Üzeri kırmızı yazılı siyah t-shirt'lü cici kız ben oluyorum^^

Image and video hosting by TinyPic

Buda ziyafet soframız. Çeken ben olduğum için yokum.

Image and video hosting by TinyPic

Image and video hosting by TinyPic


Image and video hosting by TinyPic

Image and video hosting by TinyPic

Köyde bir sürü volkanik mi desem neyse kaya var. Kaya manyağı olmuştum nerde görsem gelin gelin burda fotoğraf çektirelim diyordum:D. İstanbul'un görmemişi kaya görmüş:D
Image and video hosting by TinyPic

Buda elmaaa:) daha bir sürü resim var ama ben yoruldum. Bu kadar yeter.
Image and video hosting by TinyPic

Çok eğlenceli bir yazdı bizim için. Eeee nasıl beğendiniz mi?

10 Aralık 2008 Çarşamba

Bir Grip Yazısı (Bir Garip grip Kız)



İnsan grip ise yazacağı en iyi yazı o'nun hakkındadır. Evet arkadaşlar grip dosyasını açıyorum: Nesin sen grip, nasıl oluşursun, neden benim gibi garibanları bulursun? öğreniyoruz bakem=)

Grip üst solunum yolunun viral bir enfeksiyonudur. Influenza çok yaygın olarak görülen bir hastalıktır. Kuluçka süresi genel olarak 2-3 gündür. Klasik belirtiler baş ağrısı, yorgunluk, boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırık ve kuru öksürüktür. Mide bulantısı ve kusma özellikle çocuklarda meydana gelebilir. Ateş çoğu kez 38°C nin üzerindedir. Belirtiler genellikle 2-3 günden sonra hafifler.

Image and video hosting by TinyPic


Grip ile Nezlenin arasındaki farklar;

Belirtiler

Nezle

Grip

Ateş

Baş ağrısı

Genel vücut ağrısı

Yorgunluk

Tıkalı burun

Hapşırma

Boğaz ağrısı

Öksürük

Nadir

Nadir

Az

Hafif

Genellikle

Genellikle

Genellikle

Nadir

38-39° C

Sürekli

Genellikle

2-3 Hafta

Bazen

Bazen

Bazen

Genellikle

Antibiyotikler viral enfeksiyonlarda etkili değildir. Kullanılmasının bir yararı yoktur. Antibiyotiklere ancak bakterial komplikasyonlar (sinüzit, orta kulak iltihabı v.s) geliştiği zaman ihtiyaç vardır. Ağrı kesiciler, ateş düşürücüler ve antihistaminikler şikayetlerin azalmasında yardımcı olur. (rutin olarak aspirin kullanılması tavsiye edilmez)


Evet antibiyotik almıyoruz ve bol bol c vitamini tüketiyoruz. Annemin tavsiyelerinden biri limonu sıkıp içine tuz ilave edip yudum yudum içmeniz. Biraz yaksada (ki olması gereken o) boğaza gerçekten iyi geliyor. Ama benim her zaman söylediğim gibi boşveeer. (Bazen çok kendinden geçmiş oluyorum. Bakmayın siz bana=) Doktora gidin ve bol bol dinlenin. Eğer benim gibi ilaç kullanmaktan nefret ediyorsanız, uzun bir süre çekeceksiniz.=( Benim çektiğim gibi. Allah akıl versin bana. Sevmiyorum işte n'apıyım. Hasta olduğumdan beri evde limon, portakal bırakmadım. Yakında iyileşeceğim inş. Grip olmamanız dileğiyle!!!

7 Aralık 2008 Pazar

Bayram geldi hoş geldi^^

Image and video hosting by TinyPic
Bu bayram da ötekilerinden pek bir farklı olmayacağa benziyor.Tek fark ben hastayııııım. =(((( Feci bir şekilde grip oldum. Görünüşü göre bayram boyunca mekanım ev. Dedoşun elini öpmeye de gidemeyebilirim. Bugün telefon açmış gelirken tercüman gazetesi de alın diyor. :)) Herkesin bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Ve bol bol büyük eli öpüp indire gandi yapabilmenizi diliyorum. Dil çıkaran Ki o yaşı ben çoktan aştım. Ahh ahhh nerede o çocukluğumdaki bayramlar! Şimdi çocuk olmak vardı.^^ Poşetimi kaptım mı önce bütün apartman sonra da bütün mahalle dolaşıp, poşetimi ağzına kadar şeker doldurup arta kalanları da ceplerime koyduğum, aldığım harçlıkları tekrar tekrar saydığım, sonra da doyasıya abur cubur aldığım o özlemle yad ettiğim günlerim. :D Çocukluğumu geri istediğim ender anlardan birisidir bayramlar... Benden başka çocukluğuna dönmek isteyen var mı?

6 Aralık 2008 Cumartesi

Japonya'dan hediyeee...


Günlerdir (Haftalardır mı desem?) beklediğim şeeey geldi!! Hediyeeeeem.^^ Fotoğraf makinam bozulduğu için resmini çekemedim, ama yakında yenisini alınca koyacağım inş. Neyse gelelim sadede, merakla paketi açtım. Veeeee canım arkadaşım bana doğum günü hediyesi olaraaak, (biraz geç olsada postada bazı sorunlar olmuş) neydii yaaa adını unuttum bak şu işe! hehh buldum! Capon işi "yelpaze ve telefon süsü" yollamış. Kendisine çook teşekkür ettim ki annemin kitap hediyesi dışında herkes doğum günümü bile unutmuştu.:) Sevdiklerinizin özel günlerini hiç bir zaman kaçırmamanız dileğiyle. Herkesin bayramını şimdiden kutluyorum.

5 Aralık 2008 Cuma

İstanbul evimin içi...




Şu sıralar evden pek çıkmıyorum. Ayrı kaldığım sürece hep, hele bir döneyim canım İstanbul'uma, eve girmiycem ve her köşesini arşın arşın gezicem dediğimi çok ama çok iyi hatırlıyorum amaaa...! Pek öyle olmadı. İlk günler taksim, sultanahmet vs. çok özlediğim yerlere gittim ama şimdi öyle bir uyuşukluğun içerisindeyim ki, öğlen 12'ye kadar uyuyup geri kalan zamanın ise nasıl geçtiğini anlamıyorum. Dün sabah 5'e kadar kitap okudum ve kitabı (Yüz yıllık Yalnızlık) bitirdim.
En sevmediğim şeylerden biri aydınlıkta uyumak ve allahtan güneş doğmadan uykuya geçmişim. Ve sabah telefonun o deli edici, çıldırtıcı, uykusuzlukta hiç ama hiç çekilmeyen sesiyle uyandım. Sımsıcacık yatağımdan gözlerimi zar zor açarak telefonu cevapladım. Yatağıma döndüm, 5 dakika sonra tekrar! O'nu da cevapladım sonra yine yine tekrar ve tekrar telefon çaldııı!! Sanki benim uykusuz olduğumu biliyormuşlarda nisbet yapıyorlarmış gibi! Dayanamadım kablosunu çekip çıkardım. Ohhh beeee dünya varmış=) 12'ye kadar uyumaya devam... İstanbul evimin içi oldu! Biri beni dışarı çıkarsıııııın....

4 Aralık 2008 Perşembe

Aşk sembolleri

Yazıya ne gerek! onlar herşeyi anlatıyor.




3 Aralık 2008 Çarşamba

3 aralık Dünya Özürlüler Günü

Bu yazı ilk blog yazım.

Ve ilk yazıma canım kardeşimle başlamak istiyorum.

Sabırsızlıkla bekliyorduk doğmanı. Mecburen evde doğmuştun ve evde bir yığın insan... Ben ise meraklı gözlerle etrafı izliyordum bir yandan da dua ediyordum, "Allahım n'olur anneme yardım et."
Ve bir telaş, bir koşuşturmaca... Anlamaz gözlerle izliyordum. N'olmuş? Niye bu telaş?
Kardeşim nerde? Neden ağlamıyor? Sonra kardeşimin ağlama sesi yerine anneminkini duydum. Ve ardından sesler birbirine karıştı, herkes bağırmaya başladı, acele edin çabuuk... O kadar korktum ki, başladım ağlamaya bende 10 yaşında çocuğum. N'oldu kardeşime, yoksa...?

Ve aceleyle hastaneye götürdüler o'nu. Sonradan öğrendimki doğarken ağlamamış ve kalbi durmuş. Kalp masajı ve suni solunum yapmışlar, bir anda hıçkırmış ve kendine gelmiş yani bize dönmüş.

Ve hastaneden çıktın, evimize döndün sağlıklı bir şekilde. Sevinçle karşıladık seni. Ama hala bir ismin yoktu, hala bebek Çınar'dın. Düşündük düşündük bulamadık. Ne koysak, ne olsa? O anda canım Türkan teyzem yetişti. Hiç birimizin aklına gelmeyeni o dedi "Yusuf" dedi. Yusuf olsun he? Yusuf dünyalar güzeli Yusuf...

Image and video hosting by TinyPic

Yavaş yavaş büyümeye başladın. O kadar güzel bir çocuktun ki! Bir bakan birdaha birdaha bakıyordu. Sapsarı altın saçların, pamuk gibi bembeyaz tenin, fındık gibi yenilesi burnun ve zeytin gözlerinle tombiş kardeşimdin benim.

İlk kelimen şaşırtıcı bir şekilde Allah oldu. Sonra anne, baba, lila (benim ismim. Leyla)...
Bide ayıcıkların vardı sen koymuştun isimlerini,"Mimi ile Bıdı".

Daha 1'5 yaşındaydın alışverişten eve döndüğünde nasılda bağırırdın, baba ben geldim, yoldan geldim, arabayla geldim, hoş geldim, güle güle geldim... diye sıralardın. Koşup atlardın babanın boynuna.

Image and video hosting by TinyPic

Nasılda şarkılar söylerdin. Beraber söyleyip dans ederdik. Oyunlar oynardık.

Sonra kötü günler geldi bebeğim. Ailemizden bir kişi ayrıldı. Ve biz bir başımıza hayatla savaşmaya başladık. Daha 3 yaşındaydın. Dayanamazdıki o küçücük yüreğin bu kadar sıkıntıya! Soğukta kaldın, üşüdün bebeğim. Aç kaldın bizimle beraber bazen. Sonra hastalandın ateşin oldu 39. Karanlık kapkaranlık bir geceydi bebeğim ve çaresizlik içinde bir aile... Geç oldu anlayana kadar, koşuşturduk doktora. Havale geçirmişsin. Benim küçük meleğimin şarkıları sustu, lila'ları gitti. Konuşamadın sonra. Ve sanki seninle birlikte bütün dünya sustu. Bir umutla canım annem doktor doktor gezdi. Otistik dediler, Epilepsi dediler, sonra birde yaramazlığı, Hiperaktivite.

Image and video hosting by TinyPic

Şimdi yavaş yavaş konuşuyor canım Yusufum. Yemeği çok seviyor, resim yapmayı, müzik dinlemeyi... Bütün meyvelerin, sebzelerin, oyuncakların vede özellikle abur cuburların isimlerini vs. sayabiliyor. Fındığa= bındı, sucuğa=cucuk, yumurtaya=mumuyta vb. diyor. O kadar tatlıkı sucuk demesine bayılıyoruuuum! Araba, kamyon, otobüs elma vs. çizmeyi çok seviyor. Hareketli müziklere bayılıyor. Onun sevdiği şarkılardan bi cd yaptık. Her dinlediğinde zıp zıp zıplıyor(bu yüzden 1. katta oturmak zorundayız.) ve bu sebeple boyu yaşına göre çok uzun.

Image and video hosting by TinyPic

Büyüdün şimdi, 8 yaşındasın ve 12 şubatta 9 olacaksın, ama sen hala benim küçük bebeğimsin, aşkım aşkımsın. O kadar güzel, o kadar masum ve o kadar yakışıklısınki tırnağının bir parçasını dünyalara değişmem.

Seni o kadar çok seviyorumki! Canım kardeşim benim!!!