Bu yazı ilk blog yazım.
Ve ilk yazıma canım kardeşimle başlamak istiyorum.
Sabırsızlıkla bekliyorduk doğmanı. Mecburen evde doğmuştun ve evde bir yığın insan... Ben ise meraklı gözlerle etrafı izliyordum bir yandan da dua ediyordum, "Allahım n'olur anneme yardım et."
Ve bir telaş, bir koşuşturmaca... Anlamaz gözlerle izliyordum. N'olmuş? Niye bu telaş?
Kardeşim nerde? Neden ağlamıyor? Sonra kardeşimin ağlama sesi yerine anneminkini duydum. Ve ardından sesler birbirine karıştı, herkes bağırmaya başladı, acele edin çabuuk... O kadar korktum ki, başladım ağlamaya bende 10 yaşında çocuğum. N'oldu kardeşime, yoksa...?
Ve aceleyle hastaneye götürdüler o'nu. Sonradan öğrendimki doğarken ağlamamış ve kalbi durmuş. Kalp masajı ve suni solunum yapmışlar, bir anda hıçkırmış ve kendine gelmiş yani bize dönmüş.
Ve hastaneden çıktın, evimize döndün sağlıklı bir şekilde. Sevinçle karşıladık seni. Ama hala bir ismin yoktu, hala bebek Çınar'dın. Düşündük düşündük bulamadık. Ne koysak, ne olsa? O anda canım Türkan teyzem yetişti. Hiç birimizin aklına gelmeyeni o dedi "Yusuf" dedi. Yusuf olsun he? Yusuf dünyalar güzeli Yusuf...
Yavaş yavaş büyümeye başladın. O kadar güzel bir çocuktun ki! Bir bakan birdaha birdaha bakıyordu. Sapsarı altın saçların, pamuk gibi bembeyaz tenin, fındık gibi yenilesi burnun ve zeytin gözlerinle tombiş kardeşimdin benim.
İlk kelimen şaşırtıcı bir şekilde Allah oldu. Sonra anne, baba, lila (benim ismim. Leyla)...
Bide ayıcıkların vardı sen koymuştun isimlerini,"Mimi ile Bıdı".
Daha 1'5 yaşındaydın alışverişten eve döndüğünde nasılda bağırırdın, baba ben geldim, yoldan geldim, arabayla geldim, hoş geldim, güle güle geldim... diye sıralardın. Koşup atlardın babanın boynuna.
Nasılda şarkılar söylerdin. Beraber söyleyip dans ederdik. Oyunlar oynardık.
Sonra kötü günler geldi bebeğim. Ailemizden bir kişi ayrıldı. Ve biz bir başımıza hayatla savaşmaya başladık. Daha 3 yaşındaydın. Dayanamazdıki o küçücük yüreğin bu kadar sıkıntıya! Soğukta kaldın, üşüdün bebeğim. Aç kaldın bizimle beraber bazen. Sonra hastalandın ateşin oldu 39. Karanlık kapkaranlık bir geceydi bebeğim ve çaresizlik içinde bir aile... Geç oldu anlayana kadar, koşuşturduk doktora. Havale geçirmişsin. Benim küçük meleğimin şarkıları sustu, lila'ları gitti. Konuşamadın sonra. Ve sanki seninle birlikte bütün dünya sustu. Bir umutla canım annem doktor doktor gezdi. Otistik dediler, Epilepsi dediler, sonra birde yaramazlığı, Hiperaktivite.
Şimdi yavaş yavaş konuşuyor canım Yusufum. Yemeği çok seviyor, resim yapmayı, müzik dinlemeyi... Bütün meyvelerin, sebzelerin, oyuncakların vede özellikle abur cuburların isimlerini vs. sayabiliyor. Fındığa= bındı, sucuğa=cucuk, yumurtaya=mumuyta vb. diyor. O kadar tatlıkı sucuk demesine bayılıyoruuuum! Araba, kamyon, otobüs elma vs. çizmeyi çok seviyor. Hareketli müziklere bayılıyor. Onun sevdiği şarkılardan bi cd yaptık. Her dinlediğinde zıp zıp zıplıyor(bu yüzden 1. katta oturmak zorundayız.) ve bu sebeple boyu yaşına göre çok uzun.
Büyüdün şimdi, 8 yaşındasın ve 12 şubatta 9 olacaksın, ama sen hala benim küçük bebeğimsin, aşkım aşkımsın. O kadar güzel, o kadar masum ve o kadar yakışıklısınki tırnağının bir parçasını dünyalara değişmem.
Seni o kadar çok seviyorumki! Canım kardeşim benim!!!